15 Ocak 2015 Perşembe

AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ÇERÇEVESİNDE SOSYAL MEDYANIN ENGELLENMESİ VE KISITLANMASI


AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
ÇERÇEVESİNDE
SOSYAL MEDYANIN ENGELLENMESİ VE KISITLANMASI

BERKAN ÖZLEYEN
İSTANBUL AREL ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM FAKÜLTESİ GAZETECİLİK BÖLÜMÜ


ÖZET-

 Sosyal Medya’nın ifade özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Türkiye’de ki engellemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan 10.maddede bahsi geçen sınırlamalara dâhil midir? Yoksa çok mu ileri gidilmiştir? Makalede ifade özgürlüğü çatısı altında örneklerle bu tartışılmaya çalışılacaktır. Sosyal Medya alanlarında ne gibi engellemeler yapılmış, ne gibi kısıtlamalara gidilmiş, bu engelleme ve kısıtlamalara neden olan olaylara bakmak gerekir ki Avrupa Birliği kapsamında yer alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin görev ve sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları çerçevesinde mi yapıldı.

GİRİŞ-

 Hangi devlet altında vatandaşlığı olursa olsun, her insanın özgürce yaşama ve hayatını özgür bir çerçevede idame ettirme hakkı bulunmalıdır. İfade özgürlüğü de bu yaklaşımın en temel haklarından 
bir tanesidir.

  Her insan farklı duygu ve düşüncelere sahip olduğu gibi, farklı siyasi görüşlere veya bir olgu karşısında farklı bir tepki verme potansiyeline de sahip demektir. İkili ilişkilerde eleştiri, farklı yorumlamalar, beğeniler ve duygular bu kadar aleni yaşanırken, söz konusu devlet ve toplum olduğunda bu özgürlükler çöpe mi atılmalıdır? Özgürlük bu çerçevede nasıl incelenmelidir? Devleti eleştirmek bir arkadaşınızı yermekle aynı şey değil midir? Tüm bu soruların cevabı özgür yaşamı destekleyen -desteklemesi gereken- yasa yapıcılarca cevap bulmalıdır.

  Bu cevabı verebilecek en büyük oluşumlardan bir tanesi de günümüz topluluklarından Avrupa Birliği’dir. Keza düşünce ve fikir özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.maddesince bu sözleşmeyi tanıyan tüm ülkelerce garanti altına alınmıştır. Bunun yanı sıra demokratik bir ülkede ifade özgürlüğü kadar ifadenin sınırlarının olması da doğal karşılanmalıdır. Şayet bu sınırlamanın sınırları da açıkça çizilmelidir.

  Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’ne göre, kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak ele alınır. Genel olarak özgürlük kavramı ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi veya başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli tutulması kaydıyla alınmış bilginin açıklanmasının engellenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı ekil şartlarına, koşullara, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. Kısacası bu nedenler doğrultusunda ifadenin, ifade özgürlüğü kavramının sınırlarının olması da doğal karşılanmalıdır.

  Sosyal Medya’nın da bu ifade özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Türkiye’de ki engellemeler 10.maddede bahsi geçen sınırlamalara dâhil midir? Yoksa çok mu ileri gidilmiştir? Makalede ifade özgürlüğü çatısı altında örneklerle bu tartışılmaya çalışılacaktır. Öncelikle Türkiye’ye bakıldığında Sosyal Medya alanlarında ne gibi engellemeler yapılmış, ne gibi kısıtlamalara gidilmiş, bu engelleme ve kısıtlamalara neden olan olaylara bakmak gerekir ki Avrupa Birliği kapsamında yer alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin görev ve sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları çerçevesinde mi yapıldı.

  Sosyal medya kullanımı, Dünya çapında hızla artarak bugünlerde 500 milyon Twitter ve bir milyardan fazla Facebook kullanıcısı sayısı ve Youtube gibi video paylaşım sitelerinde günde milyarlarca video izleniyor olması dikkate alındığında toplumun bilgi paylaşımı ve haberleşmesini radikal bir şekilde değiştirdiğini göstermekteyiz. Bakıldığı üzere geleneksel medyadan hem daha hızlı hem de daha özgür bir alan sağladığı açıkça görülmektedir. İşte tüm sıkıntı burada patlamaktadır ki özgür bir alan neden kısıtlanabilir?

  Şöyle açıklayabiliriz ki; Gezi Parkı olaylarına baktığımızda geleneksel medyanın yayın yapmaması, halkı bilgilendirecek gerekli açıklamalarda bulunmaması herkesin bildiği gibi sosyal medya aracını devreye soktu ve sosyal medyanın gerçeklere ilişkin bilgi sağlamadaki rolü Gezi Parkı eylemlerinde çok rahat bir şekilde gözlemlenebildi.

  Sosyal medyada yanlış haber vermek, polisin nereye müdahale yapacağını söylemek, gaz maskesi istemek gibi mesajların hiçbirisi insan hakları hukukunda sınırlandırılabilir ifade niteliğinde değildir. Bu ifadeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin görev ve sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları çerçevesi içerisinde değildir. Ceza hukuku hükümlerinin hiçbirisi de bu tür ifadeleri kapsayacak şekilde geniş yorumlanamaz ve bu tür kısıtlama ve engellemelere gidilemez.  

  Sosyal medya soruşturmasında 24 kişinin gözaltına alınması sonucunda on binlerce sosyal medya kullanıcısı soruşturmanın etkisi ile tedirginlik yaşamıştır. Haberleşme ve ifade özgürlüğünün korunması gereken demokratik hukuk devletinde böyle bir etki kabul edilemez.

  Avrupa Birliği çatısı altında olan bir ülkede Gezi Parkı eylemlerine benzer olaylar gerçekleştiği varsayımını düşünürsek sizce o ülkede de Türkiye Devleti’nin sergilemiş olduğu durum sergilenir miydi? HAYIR! Çünkü fikir özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.maddesince bu sözleşmeyi tanıyan tüm ülkelerce garanti altına alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder