AVRUPA
BİRLİĞİ VE TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
ÇERÇEVESİNDE
SOSYAL
MEDYANIN ENGELLENMESİ VE KISITLANMASI
BERKAN
ÖZLEYEN
İSTANBUL
AREL ÜNİVERSİTESİ
İLETİŞİM
FAKÜLTESİ GAZETECİLİK BÖLÜMÜ
ÖZET-
Sosyal Medya’nın ifade özgürlükleri
çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Türkiye’de ki engellemeler Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nde yer alan 10.maddede bahsi geçen sınırlamalara dâhil
midir? Yoksa çok mu ileri gidilmiştir? Makalede ifade özgürlüğü çatısı altında örneklerle
bu tartışılmaya çalışılacaktır. Sosyal Medya alanlarında ne gibi engellemeler
yapılmış, ne gibi kısıtlamalara gidilmiş, bu engelleme ve kısıtlamalara neden
olan olaylara bakmak gerekir ki Avrupa Birliği kapsamında yer alan Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin görev ve sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları
çerçevesinde mi yapıldı.
GİRİŞ-
Hangi devlet altında vatandaşlığı olursa olsun,
her insanın özgürce yaşama ve hayatını özgür bir çerçevede idame ettirme hakkı
bulunmalıdır. İfade özgürlüğü de bu yaklaşımın en temel haklarından
bir
tanesidir.
Her insan farklı duygu ve düşüncelere sahip olduğu gibi, farklı siyasi
görüşlere veya bir olgu karşısında farklı bir tepki verme potansiyeline de
sahip demektir. İkili ilişkilerde eleştiri, farklı yorumlamalar, beğeniler ve
duygular bu kadar aleni yaşanırken, söz konusu devlet ve toplum olduğunda bu
özgürlükler çöpe mi atılmalıdır? Özgürlük bu çerçevede nasıl incelenmelidir?
Devleti eleştirmek bir arkadaşınızı yermekle aynı şey değil midir? Tüm bu soruların
cevabı özgür yaşamı destekleyen -desteklemesi gereken- yasa yapıcılarca cevap
bulmalıdır.
Bu cevabı verebilecek en büyük oluşumlardan bir tanesi de günümüz
topluluklarından Avrupa Birliği’dir. Keza düşünce ve fikir özgürlüğü Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10.maddesince bu sözleşmeyi tanıyan tüm ülkelerce
garanti altına alınmıştır. Bunun yanı sıra demokratik bir ülkede ifade
özgürlüğü kadar ifadenin sınırlarının olması da doğal karşılanmalıdır. Şayet bu
sınırlamanın sınırları da açıkça çizilmelidir.
Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’ne göre, kullanılması görev ve
sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler
niteliğinde olarak ele alınır. Genel olarak özgürlük kavramı ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması
ve suç işlenmesinin önlenmesi veya başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli tutulması kaydıyla alınmış bilginin açıklanmasının engellenmesi veya
yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı
ekil şartlarına, koşullara, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir.
Kısacası bu nedenler doğrultusunda ifadenin, ifade özgürlüğü kavramının
sınırlarının olması da doğal karşılanmalıdır.
Sosyal Medya’nın da bu ifade özgürlükleri çerçevesinde incelenmesi
gerekmektedir. Türkiye’de ki engellemeler 10.maddede bahsi geçen sınırlamalara dâhil
midir? Yoksa çok mu ileri gidilmiştir? Makalede ifade özgürlüğü çatısı altında
örneklerle bu tartışılmaya çalışılacaktır. Öncelikle Türkiye’ye bakıldığında
Sosyal Medya alanlarında ne gibi engellemeler yapılmış, ne gibi kısıtlamalara
gidilmiş, bu engelleme ve kısıtlamalara neden olan olaylara bakmak gerekir ki
Avrupa Birliği kapsamında yer alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin görev ve
sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları çerçevesinde mi yapıldı.
Sosyal medya kullanımı, Dünya çapında hızla
artarak bugünlerde 500 milyon Twitter ve bir milyardan fazla Facebook
kullanıcısı sayısı ve Youtube gibi video paylaşım sitelerinde günde
milyarlarca video izleniyor olması dikkate alındığında toplumun
bilgi paylaşımı ve haberleşmesini radikal bir şekilde değiştirdiğini
göstermekteyiz. Bakıldığı üzere geleneksel
medyadan hem daha hızlı hem de daha özgür bir alan sağladığı açıkça
görülmektedir. İşte tüm sıkıntı burada patlamaktadır ki özgür bir alan neden
kısıtlanabilir?
Şöyle açıklayabiliriz
ki; Gezi Parkı olaylarına baktığımızda geleneksel medyanın yayın yapmaması,
halkı bilgilendirecek gerekli açıklamalarda bulunmaması herkesin bildiği gibi
sosyal medya aracını devreye soktu ve sosyal medyanın
gerçeklere ilişkin bilgi sağlamadaki rolü Gezi Parkı eylemlerinde çok rahat
bir şekilde gözlemlenebildi.
Sosyal
medyada yanlış haber vermek, polisin nereye müdahale yapacağını
söylemek, gaz maskesi istemek gibi mesajların hiçbirisi insan hakları
hukukunda sınırlandırılabilir ifade niteliğinde değildir. Bu ifadeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin görev ve
sorumluluk yükleyen özgürlük sınırlamaları çerçevesi içerisinde değildir. Ceza hukuku hükümlerinin hiçbirisi de bu tür
ifadeleri kapsayacak şekilde geniş yorumlanamaz ve bu tür kısıtlama ve
engellemelere gidilemez.
Sosyal medya soruşturmasında 24 kişinin
gözaltına alınması sonucunda on binlerce sosyal medya
kullanıcısı soruşturmanın etkisi ile tedirginlik yaşamıştır. Haberleşme ve
ifade özgürlüğünün korunması gereken demokratik hukuk devletinde böyle bir etki
kabul edilemez.
Avrupa Birliği çatısı altında olan bir ülkede
Gezi Parkı eylemlerine benzer olaylar gerçekleştiği varsayımını düşünürsek
sizce o ülkede de Türkiye Devleti’nin sergilemiş olduğu durum sergilenir miydi?
HAYIR! Çünkü fikir özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 10.maddesince bu sözleşmeyi tanıyan tüm ülkelerce garanti altına
alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder